DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Hassas ve alerjik ciltlere mevsim geçişlerinde dikkat

Hassas ve alerjik ciltlere mevsim geçişlerinde dikkat
20.04.2022
164
A+
A-

Hava şartlarından ilk elden ve birincil etkilenen organ olan cilde yaz ve kış dönemleri mevsim geçişlerinde dengeyi düzenlemek için daha dikkat etmek gerektiğini ifade eden İstanbul Arel Üniversitesi Tıp Fakültesi Cilt ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Serap Karadağ, “Yaz aylarında güneşin deri üzerinde yoğun etkileri görülür. Kızarıklık, kuruluk, lekelenme, kırışıklıkta çoğalma ve kaşıntı en sık karşılaştığımız sorunlardır. Bilhassa lekeye yatkın, rozaseli, hassas ve alerjik ciltler için yaz mevsimine geçişlerde ve güneşin yoğun olduğu dönemlerde özel dikkat gerekmektedir. UV’ye yoğun maruziyet sonrası yaz aylarının başlarında derinin dış tabakasında kalınlaşma ve iç tabakalarında kolajen ve elastik liflerde incelme meydana gelmekte ve korunmayan ciltlerde yıllar içinde deri yaşlanması hızlanmaktadır.” dedi.

“Bilhassa rozase ve melazma hastalarımızın daha titiz olması gerekmektedir”

Karadağ, “Yaz aylarında maruz kaldığımız güneş ve ısı nedeniyle bilhassa rozase (gül hastalığı) ve leke (melazma) hastalarımızın daha özenli olması gerekmektedir. bunaltıcı hava ve soğuk maruziyeti alıngan ve kızarık ciltlerde şikâyetlerde çoğaltma yapmaktadır. Havaların ısınmasıyla birlikte güneşten iyi korunmak gerekmektedir. Yaz aylarına geçişte soğuk olan hava aniden ısınmaya başlamakta, bu durum kuru ciltleri rahatlatmakta ve egzama sıklığı azalmaktadır.” ifadelerini kullandı.

“Yaz – kış cildimizi güneşten gözetmek olmazsa olmazlarımızdır”

Alıngan, alerjiye ve kızarıklığa yakın ve kuru ciltler mevsim geçişlerinden daha artı etkilenmekte olduğunu söyleyerek devam eden Karadağ, “Cilt bakımında önemli olan sade bir rutin oluşturmak ve bu rutine devam edebilmektir. Deride rutinimizin basamakları arındırmak, ıslatmak ve güneşten korumaktır. 30’lu yaşlardan daha sonra antiaging etkisi olan retinollü ürünler, AHA/BHA denilen asitler rutine eklenmelidir. Bu standart bakım deri C vitamini, hyaluronik asit ve niasinamid gibi serumlarla desteklenebilir. Fakat olmazsa olmazlarımız günde 2 defa arıtma, nemlendirme ve yaz-kış güneşten korumadır” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Ayşe Serap Karadağ, güneşten koruyucuların sadece yazın değil ultraviyole (UV) indeksi takip edilerek her mevsim kullanılması gerektiğini vurguladı. UV İndeksi (UVI), güneşin yaydığı ve dünyanın atmosferine nüfuz eden ve güneş yanığına yol açan UV radyasyonu ölçen milletlerarası standart ölçektir. UV ışınları karlı ve açık havalarda da cildi etkilemektedir. Cep telefonlarındaki hava durumu aplikasyonlarından UVI teftiş edilebilir.

UVI değerinin referans aralığı ne olmalıdır

Karadağ, UVI değeri ne değin yüksekse güneş ışınlarının cilde ve gözlere vereceği zararın da böylece büyük olduğunu ve hasarın daha kısa zamanda gerçekleşeceğini belirterek, “UVI 2’nin altındaysa UV’nin hasar vermesi beklenmez. UVI 2-8 arasındaysa güneşten çok iyi korunarak dışarı çıkılmalıdır. UVI 8’in üzerindeyse mümkünse dışarı çıkılmamalıdır” açıklamalarında bulundu.

“En Ince Ayrıntısına Kadar koruyan güneş kremi yoktur”
Güneşten koruyucu kremlerde 30 etmen üstünde olmasının genellikle tatmin edici olduğunu gösteren Karadağ, “30 faktörün güneşten koruyucu özelliği yüzde 95 ise 50 faktörün koruyuculuğu yüzde 97’dir. Yüzde 100 koruyan bir güneşten koruyucu olmasa da 30 faktörden ardından koruma oranları fazla değişmemektedir. Fazla açık tenli olanlar veya güneş hassasiyeti ile seyreden hastalığı olanlarda 50 etmen koruma olması önemlidir. Karadağ, “En Ince Ayrıntısına Kadar koruyan bir güneş kremi yoktur. Güneşten koruyucuya ilaveten şapka, gözlük ve giysi ile güneşten korunmalıdır ”ifadelerinde bulundu.

Güneşin UVA, UVB ve görünür ışıklarının insan derisini etkilediğini söyleyen Karadağ, “UVB başlıca güneş yanıklarından ve cilt tümörlerinden sorumluyken UVA deri yaşlanması ve lekelenmelerden sorumludur. Lekelerin artmasında UVA’nın yanı sıra görünür ışık da katkıda bulunmaktadır. Görünür ışığın en büyük kaynağı gün ışığı olsa da elektronik araçlar, televizyon, bilgisayar ekranı ve LED lambalar da görünür ışık yaymaktadır. böylece lekeye meyilli ciltlerde evde de güneşten koruyucu sürülmelidir. Benekli hastalarda güneşten koruyucu geniş spektrumlu olmalı ve titanyum, demir oksit ve çinko oksit taşıyan tinted (renkli) formlar seçim edilmelidir” dedi.

Güneşten koruyucu olarak kimyasal ya da maddesel filtreler kullanıldığını aktaran Karadağ,” Faktör sayısının artması fazla zararlı olmasa da faktörü çoğaltmak için daha fazla kimyasal kullanılmakta ve bu da deride boşboğaz kimyasal maruziyetine niçin olabilmektedir. Fiziki filtreler ile kimyasal maruziyeti daha azdır, cilt doğruca UV ışınlarını yansıtır ve UV’nin vücuda girmesi engellenir. Gebelerde ve küçük çocuklarda fiziksel filtreler tercih edilmelidir” diye konuştu.

“Sabunların pH’sı deriye uygun olmayıp deriyi daha pozitif kurutur”

Cildi korumak için rutin önerilerde bulunan Karadağ, “Cilt tipinize yerinde nemlendiricileri kullanın. Özellikle soğuk havalarda deri kuruluğu artmakta nemlenmeyen ciltlerde egzama gelişimi kolaylaşmakta, cilt kuruyup kaşıntılı ayla gelmektedir. Yağlı ciltlerde de yağsız (komedojenik olmayan) gözenekleri tıkamayan nemlendiriciler kullanıp derinin bariyeri korunmalıdır. Kuruyan yağlı cilt daha çok yağlanarak bariyerini korumaya çalışmaktadır.” dedi.

Cilde uygun, cilt pH’sı ile düzenli temizleyicilerle cildimizi temizlememizi vurgulayan Karadağ, “Sabunların pH’sı deriye yerinde olmayıp deriyi daha pozitif kurutur. Cilt pH’sı 4.5-5.5, sabunlarınki ise 8.5-9 arasındadır, bu yüksek pH derinin asidik yapısını bozarak doğal mikrobiyom dengesini de bozmaktadır. Kuru ciltler sabunla daha artı kuruyarak egzema gelişimi kolaylaşmaktadır. Yağlı ciltlerde de sabunlar cildi fazla kurutarak bariyer tabakasını bozmakta ve cilt daha artı yağlanmaktadır. bu nedenle cilt tipine uygun dermatolojik olarak test edilmiş sabun içermeyen dermokozmetik temizleyiciler tercih edilmelidir” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ayşe Serap Karadağ, günlük rutinin bir parçası olan güneşten koruyucu kremlerin, geçiş dönemlerinde cildimizin en manâlı kalkanlarından biri olduğunu söyleyerek devam etti; “Alışılagelmiş ciltlerde olağan güneşten koruyucular kullanılabilirken hassas- kuru-yağlı-pigmentli ciltlerde cilt tipine uygun koruyucu seçilmelidir.”

Karadağ, son olarak, mevsim geçişlerinde hastaların günlük rutinlerine ilaveten bazı uygulamalar yapılarak cildin kalitesinin artırılmakta ve cildin sorununa tarafından sakinleştirici işlemler yapılabileceğini söyleyerek, “Özellikle kuru ve nemsiz ciltlerde uygulanan nem aşısı, gençlik aşısı dediğimiz mezoterapi uygulamaları ve kişinin kendi kanından elde ettiğimiz PRP (plateletten zengin plazma) işlemleri ile cilt kalitesi artırılabilmekte ve kolajen uyarımı yapılmaktadır. Yağlı ciltlerde uyguladığımız karbon peeling uygulaması ile yağlanma giderilmekte, sivilceler ve izleri azalmakta, hem cilt tonu eşitlemesi ve gözenek sıkılaştırması yapılabilmektedir. Yine altın iğne ve lazer uygulamalarımız da ciltte kolajen uyarımı yapan, gözenekleri sıkılaştıran ve deri gençleştiren en başarılı uygulamalardandır. Bu uygulamalardan fraksiyonel lazer ve kimyasal peeling gibi daha yoğun uygulamaların güneşli olmayan mevsimlerde yapıldığını da belirtmekte üstünlük var” dedi.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.