‘Türkiye’de her 7 kişiden birinde erken evre kronik böbrek hastalığı mevcut’

Her sene mart ayının ikinci perşembe günü olarak belirlenen, Dünya Böbrek Günü’nde kronik böbrek hastalığının önemine dikkat çekiliyor. Türk Nefroloji Derneği, bu yılki Dünya Böbrek Günü dahilinde ‘Koruyucu Nefroloji’ teması altında Dernek Başkanı Prof. Dr. Alaattin Yıldız, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nurhan Seyahi, Genel Sekreter Prof. Dr. Elif Arı Bakır, Sayman Prof. Dr. Ali Rıza Odabaş, Idare Heyeti Üyeleri Prof. Dr. Mustafa Arıcı, Prof. Dr. Özkan Güngör ve Prof. Dr. Memnune Sena Yüce’nun katılımı ve AstraZeneca Türkiye’nin katkılarıyla basın toplantısı düzenledi. Toplantıda kronik böbrek hastalığına dair toplumda farkındalık temin etmek, kronik böbrek hastalığına yol açan tehlike faktörleri ve erken tanının böbrek fonksiyonunu korumadaki önemine dikkat sürüklemek üzere bilgiler paylaşıldı. Hem Türk Nefroloji Derneği’nin AstraZeneca Türkiye’nin desteğiyle hayata geçirdiği ‘Sağlıklı Böbrek Sağlıklı Hayat’ projesi dahilinde Ankara, İstanbul ve İzmir’i ziyaret eden gezici tırda yapılan test sonuçları aktarıldı.
”Her 7 kişiden birinde erken evre kronik böbrek hastalığı var ”
Etkinliğin başlangıç konuşmasını gerçekleştiren Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Alaattin Yıldız, kronik böbrek hastalığının manâlı bir toplum sağlığı sorunu olduğunu belirterek, “Ülkemizde 70 binin üzerinde diyaliz, yaklaşık 20 bin civarında böbrek nakli tedavisi görebilen ileri faz böbrek yetersizliği hastası var. Oysa derneğimiz tarafından yapılan CREDİT çalışmasında da gösterildiği gibi, bundan fazla daha yüksek oranda, toplumda her 7 kişiden birinde erken aşama kronik böbrek hastalığı mevcut. Bu hastalar gelecekte diyaliz hastası olma adayı. Çoğunun klinik şikayeti yok ve çoğu hastalığın varlığından habersiz. Bu koşul, gelişmiş Avrupa ve ABD ülkelerinde de benzer şekilde. Hastalığın erken ayrım edilmesi, kronik böbrek hastalığının ilerleme hızını yavaşlatıyor ve ara sıra durdurulmasını sağlıyor. böylece hastalığın erken ayrım edilmesiyle, diyaliz ve böbrek nakli gibi daha pahalı tedavilere gereksinimin ve dolayısıyla sosyal emniyet kurumlarına olan idareli yükün azaltılması bekleniyor” dedi.
”Böbrek hastalığının bir bulgusu hipertansiyon”
Türk Nefroloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nurhan Seyahi ise konuşmasında, “Böbrek hastalıkları ve yüksek kan basıncı aralarında iki taraflı bir ilişki vardır. Böbrek hastalığı yüksek tansiyona niçin olurken, yüksek kan basıncı da böbrek hastalığını ağırlaştırır ve hastalığın ilerlemesini hızlandırır. Fakat görünüşe göre böbrek hastalığı olmaksızın da artan hipertansiyonda, böbreklerin esas oyuncu olduğu unutulmamalıdır. Keza kontrolsüz hipertansiyonun böbrek yetmezliğine ilerleyebilecek böbrek hastalığına yol açabileceği bilinmelidir. Yüksek kan basıncı hastalarının böbrek fonksiyon bozukluğu ve protein kaçağı yönünden değerlendirilmesi gereklidir, bu sayede gelişebilecek böbrek hasarı erken evrede saptama edilebilir” dedi.
”Diyaliz hastalarının takriben yüzde 40’ı diyabet sebebiyle böbreklerini kaybetti”
Etkinliğin bir diğer konuşmacısı Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Elif Arı Bakır, “2021 yılında dünya genelinde şeker hastalığı prevalansının 537 milyon olduğu varsayım ediliyor. Önümüzdeki yıllarda bu çoğalma devam ederek sayının 2045 yılında 783 milyona çıkacağı öngörülüyor. Ülkemizde ise 20 – 80 yaş aralığında yaklaşık 7 milyon diyabet hastası olduğu biliniyor. Bu rakam, yetişkin Türk nüfusun yüzde 15’i anlamına geliyor; diğer bir deyişle her 8 kişiden biri şeker hastalığı hastası. Şeker Hastalığı tanısı alan bir kişi, kan şekeri kontrolünü ilk baştan itibaren dikkatle sağlayamazsa, yüksek kan şekerinin, yıllar içinde kalbini, böbreklerini, beynini, gözlerini ve bütün damar sistemini harap edeceğini bilmelidir. Diyabete ast kronik böbrek hastalığı (KBH) da böyle ortaya çıkmaktadır. Yüksek kan şekeri, böbrek damarlarının sağlıklı iç yapısını değiştirerek, böbrek fonksiyonlarını geri döndürülmesi olası olmayacak şekilde bozuyor, proteinüri (idrarda normalden daha yüksek miktarlarda protein bulunması) ve kronik böbrek hastalığına neden oluyor. Diyaliz hastalarının takriben yüzde 40’ı diyabet nedeniyle böbreklerini kaybetmiş bireylerdir” diye konuştu.
”Bitkisel ürünlerin kullanımı böbreklere zarar verebilir”
Konuşmasında böbreğe zarar veren ürünler hakkında kayda değer bilgiler paylaşan Türk Nefroloji Derneği Saymanı Prof. Dr. Ali Rıza Odabaş, Toplumda yaygın olan yanlış bir görünüm bitkisel ürünlerin doğal olup, zararlı olmadığı. Aynı şekilde dış ortamda, ormandan toplanan mantarlara tabi ölümcül karaciğer ve böbrek hastalıkları ile sık karşılaşılmaktadır. Bir Takım zayıflama ürünleri, eklem ağrılarını azaltan Çin çayları içinde böbrek için fazla zararlı olduğu gösterilmiş birçok madde mevcut. Bu cins çayların ve nebati ürünlerin tüketilmesi ile uzun dönemde diyalize gerek duyulan kronik böbrek yetersizliği, hatta idrar yollarında kanser geliştiği iyi bilinmektedir. böylece zayıflama çayları gibi nebati ürünlerden uzak durulması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
”Böbrek hastalığının erken evrelerinde hastaların yüzde 30-50’sinde hipertansiyon görülüyor”
Türk Nefroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Arıcı ise yüksek tansiyonun, böbrek hastalarında en sık görülen sorunlardan birisi olduğuna uyarı çekerek, “Tansiyonunu denetim etmekte zorlananların sorunu böbreklerinde olabilir” uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Arıcı konuşmasında konuyla ilgili şunları söyledi: “Böbrek hastalığının erken evrelerinde hastaların yüzde 30-50’sinde hipertansiyon görülürken, böbrek hastalığı ilerledikçe bu oran yüzde 80-90’lara yükselmektedir. bu nedenle yüksek tansiyonu olan herkeste böbrek hastalığı olma ihtimali vardır. Hipertansiyonu olan kişilerde yılda minimum bir kez böbrek sağlığı açısından gerekli tetkiklerin yapılması faydalıdır. Bu hastaların tansiyon kontrollerinin daha iyi yapılabilmesi açısından böbrek hastalıkları uzmanları olan nefrologlara yönlendirilmeleri uygun olur. Tansiyon ve böbrek hastalarının tuz tüketimlerini mutlaka azaltmaları gerekir. Bunun yanında ideal kiloda almak, uyumlu alıştırma yapmak, tütün ve mamullerini kullanmamak ve stresi eksilmek da kan basıncı kontrolünde önemlidir.”
Hipertansiyonun ortaya çıkmasında da kontrolünün güçleşip dirençli hipertansiyon haline dönmesinde de tüketilen tuz miktarının epeyce manâlı rolü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Arıcı, “Dünya Sağlık Örgütü ve çoğu bilimsel kuruluş tarafından dinç bir yaşam için jurnal olarak alınması önerilen tuz miktarı 5 gram olmasına karşın yapılan çalışmalar Türkiye’de bunun 3 katı (günlük 15 gram) tuz tüketildiğini göstermektedir. Böbrek hastalarında yaptığımız çalışmalarda, böbrek hastalarının sıradan tuzlu tüketimlerinin de günlük 9 gram (idealin neredeyse 2 katı) olduğu bulunmuştur. Bu değerler dikkate alındığında ülkemizde hipertansiyon ve böbrek hastalıkları ile mücadelede günlük tuz tüketiminin azaltılması epeyce önemli bir hedeftir. Bu hedefe varmak için hem bireysel (yemeğe eklenen tuzun azaltılması, masadan tuzluğun kaldırılması vb.) hem de toplumsal çabalar gereklidir” ifadelerini kullandı.
Böbrek hastalıklarında gebelikte bunlara dikkat
Türk Nefroloji Derneği Idare Heyeti Üyesi Prof. Dr. Özkan Güngör ise konuşmasında gebelik ve böbrek hastalıkları ilişkisini aktardı. Gebelikte hipertansiyon ile ilişkili durumlara yüzde 5-10 sıklıkta rastlandığını gösteren Prof. Dr. Güngör, gebeliğin herhangi bir döneminde en düşük iki öbür zamanda kan basıncının büyük ya da eşdeğer 140/90 mmHg olmasının hipertansiyon olarak kabul edildiğini söyledi.
Prof. Dr. Güngör, “Hipertansiyon hamilelik öncesi dönemde olabileceği gibi gebelikle ilişkili (gestasyonel) veya gebelik toksemisine (preeklampsiye) ast olabilir. Hipertansiyonu olan gebelerde kan basıncını 140 – 150/90 – 100 mmHg aralarında yakalamak gereklidir. Hipertansiyon için hap kullanımı konusunda bebeğe geçişi ve yan etkisi asgari olan ilaçlar seçim edilmelidir” açıklamasında bulundu.
Prof. Dr. Güngör, konuyla ilgili şu bilgileri paylaştı: “Proteinüri idrar tahlilinde protein atılımı olmasıdır. Normal gebelikte idrarla günde 300 miligram dek protein atılımı sıradan kabul edilir; daha fazla miktarda olan gebelerin mutlaka nefroloji uzmanı kadar değerlendirilmesi ve takip edilmesi gereklidir. Hamilelik ayı ilerledikçe proteinüri artabilir. Gerekli durumlarda nedeni anlayışlı olmak ve çare etmek için böbrekten parça darılma işlemi yapılabilir.”
“İdrar yolu enfeksiyonları böbrek yetmezliğine neden olabilir”
Kronik böbrek hastalığı yapan sebeplerden birinin de idrar yolu enfeksiyonları ve böbrek taşları olduğunu belirten Türk Nefroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Memnune Sena Yüce, “İdrar yolu enfeksiyonları, daha aşağı üriner sistem yani idrar torbası ve üretrada olabildiği gibi, üstteki üriner sistemde yani, üreter ve böbrekte de bulunabilir. Üstteki idrar yolu enfeksiyonlarında piyelonefrit dediğimiz böbrek dokusunun enfeksiyonu olduğunda böbrekte daimi hasar bırakabilir ve böbrek yetmezliğine niçin olabilir. Bilhassa sık tekrarlayan alt idrar yolu enfeksiyonu olanlarda altta yatan tedavi mutlaka bulunmalı ve erken teşhis yapılmalıdır. Bu hastalıkların son dönem böbrek yetmezliğine yol açabileceği unutulmamalıdır. İdrar yolu enfeksiyonlarının ve kronik böbrek yetmezliğinin en sık nedenlerinden biri de böbrek taşlarıdır. Böbrek taşları idrar yollarında veya böbrekte olabilir ve idrar akımında bir takım bozukluklara neden olarak böbrek yetmezliğine niçin olur. Ülkemizde öteki ülkelere nazaran daha sıktır ve hemen hemen yüzde 15 sıklıkla görülür” biçiminde konuştu.
‘Sağlıklı Böbrek Sağlıklı Hayat’ tırını ziyaret eden her iki kişiden birinde böbrek hastalığı riski saptandı
Türk Nefroloji Derneği’nin AstraZeneca Türkiye’nin desteğiyle hayata geçirdiği ‘Sağlıklı Böbrek Dinç Hayat’ projesi zarfında Ankara, İstanbul ve İzmir’i ziyaret eden gezici tırda ziyaretçilerin istekleri doğrultusunda hızlı tanı testleri aracılığıyla idrar tahlili ve tansiyon ölçümleri yapıldığı bildirildi. Alınan bilgilere kadar İstanbul, Ankara ve İzmir genelinde 989 bayan, 2009 erkekten oluşan 2 bin 998 katılımcıya yapılan testler sonucunda katılımcıların yüzde 51’inde kronik böbrek hastalığı riski, yüzde 18’inin ise orta-yüksek tehlikeli hastalar olduğu saptandı. 1.531 kişiden oluşan tüm riskli katılımcıların sayısı kadınlarda 475, erkeklerde bin 056 oldu. 938 kişiye yapılan kan basıncı ölçüm raporuna göre ise yüksek kan basıncı ölçümlenenlerin toplam katılımcıya oranı yüzde 31,29 oldu.